Ziyaretçiyim

Tarihin sisli sokaklarından, hayal gücünün aydınlık vadilerine uzanan bir serüvene hazır olun. Maymunkeş, Osmanlı nın gizemli dönemlerinde, bir kadırgada başlayıp yeraltı şehirlerine, tarikat entrikalarına, saray sırlarına ve akıllara durgunluk veren bir maymun katliamına kadar uzanan büyülü bir yolculuk sunuyor. Akdeniz korsanları, Kutsal Mızrak efsanesi, gizli cemiyetler, çarpık tarikatlar, yozlaşmış mollalar, aşka susamış şeyhler ve aykırı kahramanlarla dolu bu roman; gerçek olaylardan beslenen ama yazarın zeki ve cesur kalemiyle bambaşka bir boyuta taşınan bir kurgunun ürünü. Büyülü gerçekçilikle harmanlanmış bu anlatı, tarihsel karakterlerle kurgusal figürleri ustalıkla bir araya getiriyor. İroniyle bezeli dili, mizah ile dramı ustaca harmanlayan üslubu sayesinde okuyucuyu bir an bile sıkmadan içine çekiyor. Maymunlar, korsanlar ve krallar arasında sıkışmış bir dünyanın içinden, bugüne dair çok şey söyleyen, heyecan dolu bir roman. Maymunkeş, hem geçmişe hem de günümüze bir ayna tutuyor.

Gökmen Topuz un Üç Savaşta İki Devletin Bir Futbolu kitabı sadece bir futbol tarihi kitabı değil. Zaten futbol da sadece bir spor değil. Gökmen Topuz un dediği gibi coğrafyasının ekonomik, sosyal ve siyasi yapısının bir aynası oldu her dönemde. Enerji sektöründe uzun süre birlikte çalıştığım, birlikte sektörel bir kitap hazırladığımız Gökmen Topuz ile hiç futbol konuşmamıştık - ta ki okuyucusu ile buluşan bu kitabın basım öncesi kopyasını bana gönderinceye kadar. Üç Savaşta İki Devletin Bir Futbolu kitabını okumaya başladığımda gördüm ki futbola klasik futbol tarihi çalışmalarından farklı bir pencere açıyor. Belirli bir takımı mitleştirme çabası ile hazırlanan araştırmalardan farklılaşarak futbolun topraklarımızda ilk belirdiği dönemden, cumhuriyetin kuruluş yıllarına uzanan zaman diliminin gerçekleri ve gereklilikleri üzerinden futbolu okuyor. Bu okumayı yaparken döneme şahitlik etmiş pek çok spor insanının anıları ile bizi Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı yıllarının bir o kadar sert, bir o kadar gerçek, bir o kadar da ironik yaşanmışlıklarının içine çekiyor. Kitap bu nedenle topraklarımızın hikâyesinin tam da kendisi. PROF. DR. YÜKSEL YALOVA Siyasetçi, hukukçu, akademisyen, spor yöneticisi, oyuncu

Türkiye nin en zengin ailelerinden Sabancı ailesinin halı altına süpürülmüş hikâyesini, Hacı Ömer Sabancı nın büyük oğlu İhsan Sabancı nın kızı Sevgi Sabancı dan okuyacaksınız... Güler Sabancı nın kız kardeşi olan Sevgi Sabancı, ailesinin gerçek yüzünü cesaretle yazmış. Despot bir baba (Hacı Ömer Sabancı), entrikacı bir kardeş (Sakıp Sabancı), ilgisiz ve kocasını sürekli küçülten bir eş (Yüksel Sabancı), vicdan ve merhametin yanında sevgisini de oğluna ve torunlarına çok gören bir anneyle (Sadıka Sabancı), aynı evde mutsuz bir hayat sürdüren İhsan Sabancı mutluluğu bir başka kadında bulmaya çalışır. Ancak, bu büyük aileden bunalan İhsan için sevdiği kadının ihaneti tam bir yıkım olur. Artık toparlanamaz. Ailesi bunu da ona karşı kullanmak ister. Yıkım katlanarak devam eder. Geri kalan hayatını otel odalarında sürgünde geçiren İhsan ı ölüm genç yaşında bulacaktır... Birçok sektördeki yatırımlarıyla büyük bir zenginliğe erişmiş Sabancı Ailesi nin hem bu basamakları nasıl tırmandıkları hem de bu zenginliğe dahil edilmeyen İhsan Sabancı ve sevdiği kadından olan çocuklarının hikâyesine tanıklık edeceksiniz...

Kuşkusuz her şehrin ayrı bir rengi, kokusu, ruhu ve güçlü belleklerinde sakladıkları, asla unutmadıkları anlatacak hikâyeleri vardır. Taşı, toprağı tarihle, efsanelerle yoğrulmuş, havası ve suyu sırlara karışmış Adıyaman ın da anlatacak hikâyeleri vardır; dinleyene. Bazen gerçeğin düşe, bazen düşün gerçeğe yaklaştığı, bazen de düşle gerçeğin birbirine karıştığı, evrendeki açık hava müzelerinin en görkemlisi olan Adıyaman ın belleğinde sakladığı hikâyelerini anlatmak istedik biz de. Hikâyeleri anlatmak için de çok uzaklara, binlerce kilometre uzaklıkta, binlerce yıl öncesine giden bir yolculuğa çıktık. Adıyaman ın taşlara kazınmış, toprağa gömülmüş, sular altında kalmış hikâyelerini dinlemek, sırlarını keşfetmek, daha önce hiç görmediğiniz fotoğraflarla tarihe ve sonsuz zamana tanıklık etmek için çıktığımız bu yolculukta bize katılmak istemez misiniz?

Bu çalışma, edebiyatımızın unutulan kalemlerinden Kemal R?gıp Enson un, kaybettiği oğlundan kalan birikimi de kullanarak az sayıda bastırabildiği, gelirini de Darülaceze ye bıraktığı iç hesaplaşmasının en büyük kanıtıdır. Bu kitabı okurken, çok sevdiği oğlunun ve hemen arkasından da eşinin intiharıyla sarsılan Kemal R?gıp ın, ölümlü dünyada yalnız geçirdiği/dayanabildiği son bir yılına tanıklık edeceksiniz. Gazetecilik, çevirmenlik ve dönemin birçok gazetesinde tefrika yazarlığı yapmış bu insanın, edebi kimliği bir yana; bir erkek bir eş ve bir baba olarak sürdürmeye çalıştığı yelkenli hayatının, fırtınalı günlerini ve hazin sonunu okuyacaksınız. Üstünde çalışırken bizi sıkça düşündüren; aile, evlilik, çocuk, mutluluk ve başarı kavramlarına, Kemal R?gıp ın zihin süzgecinden geçtikleri halleriyle çokça rastlayacaksınız. Kimi zaman hak verecek, kimi zaman da belki kızacaksınız. Peş peşe intiharlarla bu hayattan kopan Enson Ailesi, Zincirlikuyu Mezarlığı nda yatmakta.

Edebiyatımızda popüler romancı kimliğiyle ön plana çıkan Burhan Cahit in Eski Ocak adlı romanı, süreli yayınlardaki tefrika hareketliliğinin bir ürünüdür. Türk aile ve cemiyet hayatının yüz yıllık Batı ve Doğu kaynaşmalarını yaşanmış sahnelerden alarak aydınlatan bir eserdir... ifadeleriyle 28 Ocak 1947 tarihinde tefrikasına başlanan Eski Ocak romanı, 78 yıl sonra ilk kez Türk okuruyla bir arada. Eski Ocak romanı, Türk cemiyetinin değerlerini, Batı nın aldatıcı gözünden sakınması gerektiğini vurgulayan bir kurguyu içerir. Eski Ocak, Garp medeniyetiyle aldanmışlığın sonucunda Türk ferdinin büyük bir uyanıklık haliyle tekrar eski yaşantılarına, kültür ve gelenek dairelerine, ananelerine, bir başka deyişle; eve, şarkıya ve kalbine dönüşünün bir resmidir.

Hızlı, sert, gerçekçi ve güncel. Polisiye edebiyatında taze bir soluk! Kapıya asılan Arapça bir not. Ölü bulunan bir doktor. Mezbahanede tanınmayan bir ceset. Ve ardı arkası kesilmeyen cinayetler Başkomiser Dicle, basit bir cinayet sandığı dosyanın, görünmeyen karanlık bir ağın parçası olduğunu fark eder. Kürt, Türk, Arap ve Afgan suç örgütleri. Mülteci kamplarında kaybolan kadınlar Her ipucu, başka bir karanlığa çıkar. Ve bazı sırlar açığa çıkmak için sadece bir ceset bekler. İnvitro, sizi sadece bir cinayet soruşturmasına değil; kimliğin, adaletin ve geçmişin sınırlarında dolaşan, nefes kesici bir gerilimin içine çekecek. Her doğru, yeni bir yalanın gölgesinde. Her adım, daha büyük bir felaketin habercisi. Ve bu kez, Dicle yalnızca katili değil kendini de bulmak zorunda. İnvitro, Başkomiser Dicle Navdar serisinin ilk kitabıdır. Nefes kesen bir gerilim. Adaletin peşinde unutulmaz bir yolculuk. Toplumun karanlık yüzüyle yüzleşmeye hazır olun. Gerilim dorukta, gerçekler şaşırtıcı.

Her fedakârlığın bir bedeli vardı. Ashley bunu yıllar önce öğrenmişti ve şimdi yeniden ağır bir bedel ödemek üzereydi. Otizmli kardeşini okula götürürken otomobilinin üstüne düşen bir yaratık sanki her şeyin sonunu getirmişti. Ashley o günü hiç yaşamamış olsaydı ailesinden ayrılmayacak, çok sevdiği kardeşi Jonah ı bırakmak zorunda kalmayacaktı. Bilmediği bir dünyada, Gündönümü Sarayı nda yaşayan yaratıklarla da hiç tanışmayacaktı. Ama şimdi kâbusu olan bu yerde beş masum hayatın ölüm fermanına imza atmıştı. Lord Alexander ona en büyük bedeli ödetmekte kararlıydı. Bir insanı Gündönümü Sarayı nda yaşatmamak için sınırlarını zorlayan Lord, tutkularına ve aşkına karşı koyabilecek miydi? Ve tek arzusu kardeşine kavuşmak olan Ashley, geçmişte yaptığı hataların gölgesini hâlâ peşinde hissederken acaba Jonah ı yeniden görebilecek miydi?

Osmanlı nın köklü bir ailesinde doğan ZEİD, sınırlarını kendisi belirleyerek ilerledi. Çocukluk merakı ressamlığa adım atarken en büyük desteği, hayatı sürgünlerle ve özgürlük arayışıyla geçen ağabeyi Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir den aldı. İkisi de aynı kökten gelen isyankâr ruhlardı: biri kelimelerle, diğeri fırçayla kendi dünyasını inşa etti. Fahrelnissa nın yolu, İstanbul dan Paris in atölyelerine, Berlin in karanlık günlerinden Bağdat ın kavurucu sokaklarına, New York un kalabalık galerinden, Amman ın dinginliğine uzandı. Her ülke, her şehir onun hayatında bir iz bıraktı. Her resim, hem kişisel hem de toplumsal bir hafızanın yansımasına dönüştü. İzzet Melih Devrim ile yaşadığı tutkulu ve sancılı bağ, ardından Emir Zeid ile evliliği Emir Zeid ona yalnızca prenses ünvanı değil, farklı dünyaların kapılarını da sundu. Hiçbir unvan, onun özgürlük ve sanat tutkusunu sınırlayamadı. Bu kitap, yalnızca bir ressamın portresi değil; aynı zamanda bir çağın, İmparatorluktan Cumhuriyet e, savaşlardan sürgünlere uzanan dönüşümün de hikâyesi. Büyükada nın çiçek kokulu bahçelerinden Paris in ışıklı sokaklarına, Bağdat ın tozlu rüzgârından Amman ın sessizliğine kadar uzanan yolculuk, okuru hem büyüleyici bir zaman dilimine götürüyor hem de unutulmaz bir kadının mücadelesine tanık ediyor. Bir ressamın, gerçek bir yaşamın ve kurgu ile tarihin iç içe geçtiği bu roman, renklerle örülmüş bir zaman yolculuğu sunuyor...

BİR KEZ KUŞ GİBİ ÖLMEK, BİN KEZ FARE GİBİ KAZANMAKTAN İYİDİR. 17. Yüzyılın başlarında güney denizlerine açılan yelkenler İngilizlere ve Hollandalılara aitti. Fareler ve sıçanlar da gemilerde onlara eşlik ediyordu. Kolonizatörler azınlık halklarla mücadele ederken, kemirgenler ise nadir ve uçmayan kuşların peşindeydi. Dmitri Orehov, tarihi ve masalı okuyucuya bir arada sunuyor. Bazı kitaplar insanda bambaşka bir iz bırakır. Dmitri Orehov un hikayesi de iz bırakan türden. Tanıdık olduğu kadar acı, benzersiz bir alegori Pavel Kursanov Turnalar sizi öyle içine çekiyor ki, sayfalar arasında dolaşırken keşke bunu o da okusa, şu da okusa diye düşünüp tanıdıklarınızın isimlerini aklınızdan geçiriyorsunuz. Sergey Nosov Kapitalizm eleştirisi nadiren böylesine incelikli ve sanatsal açıdan tatmin edici olur. Kuş Adası adlandırması Orwell e gönderme yapıyor; metnin berraklığı ise antik ve klasik fablları anımsatıyor. German Sadulayev Evet, bu bir hikaye. Bir distopya. Bir masal. Ancak metnin derinliklerine indikçe diken diken olan tüyleriniz masalsı değil, tamamen gerçek ve doğal. Andrey Konstantinov