| Company Name | Contact Info | Location | ||||||||||||
|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
ŞULE YAYINLARI
Alemdar Mah. Alayköşkü Cad. No: 2-4 Kat: 4 Cağaloğlu Fatih / / İSTANBUL / TÜRKİYE
|
Contact Info: +902125282357
|
Hall: 7
Stand: 765
|
||||||||||||
| Product Groups | ||||||||||||||
|
||||||||||||||
- Company Info
- Products
- Represented Companies
- Company Brands
No company info found.

Sevgili Dost! Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Ne güzel değil mi? Hayır, güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi. Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. Yüzümü yıkarken acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba insan denince hatırlanıyor muyuz?

Ayna döndü; o gümüş gölde belirdi bir bir suretler. Aynaları döndürdü kendine, yelken açtılar bir bir. Dudakları kıpırdadıkça doldurdu rüzgâr göğsünü teknelerin. İsrafil in suruyla yükseldi dalgalar göğe. Kopmadı kıyamet, hayır! Bir kıyamet tatbikatı bütün zamanlar adına yeryüzünde. Büyük ayna, yüzlerce ayna tarafından kuşatılmıştı. Teslim almak için değil, teslim olmak için sarıldı etrafı. Otuz üç sahabi, otuz üç ayna. Subhânallah diyerek açılıyor aynaların örtüsü...

Okullaştırma, eğitimle aynı anlama mı gelmektedir? Kesinlikle hayır. Herkes günbegün bir şeyler öğrenmektedir. Dürüst olmak gerekirse, çoğumuz, yaşamımızda okullaşmanın doğrudan ve derin bir etkiden son derece yoksun olduğunu görürüz. Bu durumda iki soru ortaya çıkmaktadır: Her toplumda okullaşmaya bu derece büyük bir önem ve prestij kazandıran nedir? Eğitimin işlevi bir şüphe içeriyorsa, okullaşma gerçekte ne anlama gelmektedir? Ivan Illıch, bu eserinde okulun, statükonun korunmasına vesile olan araçlardan biri olduğundan dolayı bu prestije sahip olduğu yolundaki tezini kanıtlamaya çalışmaktadır. Ona göre günümüzdeki okullar eğitim açısından etkisiz olduğu kadar, bölücü bir nitelik de taşımaktadır.

Küçük kız, yolculuğun sonunda Kâinatın Güneşi ni tanıyor ve O ndan daha önemli bir bilgi, O ndan daha önemli bir iş, O ndan daha kıymetli bir insan olmadığını öğreniyor. Hz. Muhammed in sevgisiyle tüm kötü huylarından kurtulup yeni bir kimlik kazanıyor. Bu ise küçük kıza, yani Zehra ya tevekkül sahibi olmayı, saygıyı, kendinden kötü durumdakileri düşünmeyi ve daha pek çok güzel duyguyu hediye ediyor.

İnsan yeni kıyafet giyince değişiyor. Köylüler süslendiğinde tarlada birlikte çalıştığın kişilere benzemiyorlar. Ben de o gün türkü söyleyip saz çalan erkekleri, avluda kollarını birbirlerinin omuzlarına atarak halay çeken delikanlıları, gülerken ağızlarını kapatan kadınları yeniden tanımıştım. Heyecandan yüzüm yanıyordu. Yaşam bana, az evvel tandırdan çıkmış ekmek gibi sıcak ve yumuşak görünmüştü. Sonra yağmurlar başladı, sonra selde taşlar yuvarlandı. Sonra felaket oldu. Annemle kız kardeşim ölümümün ardından birkaç günde yaşlandılar. Sesleri bile buruştu. Annem ıhlamur ağacının altında kollarıyla dizlerini sararak yıllarca ağladı. Kız kardeşimse gece evden kaçıp mezarımın yanına geliyordu. Tülbendiyle mezar taşımı silip duruyordu. Aklın delilikle, annenin çocukla, başrolün figüranlıkla sınandığı bir dünyada beklentileri yerle bir edilen insanların öyküleri Hoyrat gölgelerin yere atıp parçaladığı değerli vazoları Kintsugi nin merhemiyle tek tek yapıştırmaya çalışıyor Ayşe Sevim. Bunu yaparken kaosa kafa tutan şarkılar mırıldanıyor. Gülümsemenizi çarmıha geren şarkılar. Sevim i iyi bir şair olarak tanıyorsunuz. Şiirinde tünel kazarak öyküye geçti o yaralara daha yakından bakabilmek için. Yaralar kıymetlidir, hele de ölümcül olanları. Hayat en çok ölümün kıyısında değer kazanır çünkü.

Evrende olup biten her şey, gizli bir kaderle birbirine bağlıdır. Sönen bir yıldız, sırasını hiç şaşırmayan mevsimler, kabaran bir ırmak, doğan ve büyüyen bir insan, deseni önceden belirlenmiş bir örgüyü işlemek için varlık sürerler. Bilim, bu muazzam döngünün ve sayısız çeşitliliğin sırlarını açığa çıkarmak için can atar ve yalnızca bir aracıdır. Taşkın Tuna, Oku Ama Neyi? de, insanın hallerini, bir roman kurgusuyla ve bilimi, hakikatin aydınlatıcısı yaparak anlatıyor. Kitapta geçen olaylarla, kişilerin gerçek olup olmadığı konusuna gelince... Hayalin hakikati ile hakikatin hayalinin birleşip kaynaştığı bu evrende; neyin gerçek, neyin gerçek olmadığını kim bilebilir ki?

Sevgili Günlük, espri yaptım bugün, ilk kez espri yaptım. Nasıl oldu bilmiyorum. Öğrenciler korka korka güldüler. Halbuki kaşlarım çatık, benzim atıktı. Öğretmenliğimden taviz verdiğim için nasıl pişman oldum bilemezsin. Aynanın karşısına geçtim, gevşeyen yüzümü ve dudaklarımı yerli yerine yerleştirdim. Sesimi kontrol ettim. Ses tonuma ayar verdim. Sesime eko eklemek için bir süre hançeremi zorladım. Bildiğim çiçek adlarını unuttum. Çok eskiden anlattığım fıkraları yuttum. Öğretmenler odasındaki kapağında yumruklu öğretmen fotoğrafları olan sendika dergisini otuz-kırk kez açıp kapadım. Sevgili günlük, beni bağışla. Beni fabrika ayarlarıma geri döndür. Boşa yanan tüm lambalarımı söndür! Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek, on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik ama yüz yıl sonrasını düşünüyorsan insan yetiştir. Balık verirsen bir kez doyurursun halkı, balık tutmasını öğretirsen hep doyar karnı, demiş bundan üç bin yıl önce Çinli bir ozan. Kur an-ı Kerim, insanı meleklerden üstün kılan vasfının öğrenebilmek ve aktarabilmek olduğuna işaret eder. İşte bu yüzden öğretmenlik en değerli meslektir. Ancak her eğitim, öğretim metodu doğru mudur? Öğretim ve eğitim aynı şey midir? Bilgi içselleştirilmediği, eyleme dönüşmediği takdirde ne işe yarar? Efendimiz (sav) faydasız bilgiden niçin Allah a sığınmıştır? İroni ve tarizin edebi gücünü bilen Hüseyin Akın, tersinden bir okuma yapıp iyi öğretmeni değil, kötü öğretmeni irdeliyor.

İnanın bana! İnsanların fikirlerine önem verdiği saygın biriydim ben. O kitap var ya o kitap, her şey onunla yüzleştikten sonra oldu. Yitip giden aklımın ve asaletimin tek müsebbibidir o. Kendi halindeki mütevazı bir sahafın elinde avucunda ne varsa o meşin cilt aldı. Yine de yitirdiğim her şeye değerdi ona sahip olmak. Her kitabın bir hikâyesi vardır. Yazılmasının, okunmasının ve kaybolmasının Kayıp bir kitap kadar ruha elem veren ne vardır, bulunan bir kitap kadar ruhu kanatlandıran ne! Hümeyra Yabar, okur kitap ilişkisinin destansı ismi Ali Emîri Bey ve Türkçenin destanı Dîvânu Lugâti t-Türk ün hikâyesini Türke Armağan gemisiyle modern öyküye taşıyarak yitiğini bulmanın sevincini yaşatıyor okurlarına. Fakat kaybetmenin üzüntüsünü de tadıyor okur bir sonraki adımda Yarım Kitap la. Kaşgarlı Mahmud un kayıp kitabı Kitâbu Cevâhirü n-Nahv fi Lugâti t-Türk ün ancak düş gücüyle yazılabilecek kurgusal hikâyesiyle. Hümeyra Yabar ın kitabında bu iki rüya metin dışında başka öyküler de var; edebiyatın insan ruhuna ilgisinin nadir parçaları bunlar, seferin sonunda bir Filistin gemisiyle Ressam Necip in tablosuna demir atan. Rûhum Gibidir İşbu Kitâb on dört evrede öykü kamerinin parçalarını tamamlayarak Türk öykücülüğüne bir dolunay armağan ediyor. Her kitabın bir kaderi vardır.

Değerli Üyemiz, Çok satanların bizim okuma listemizde olmayışının sebebi elbette onları okumaya karşı oluşumuz değil. Ancak okuruna edebî ziyafet yaşatacak eserlerden onlara sıra gelmiyor. Siz de harcadığınız zamana değecek donanımda kitaplar okumayı tercih edersiniz. Zaten göz önündeler. Üyelerimiz onlara istediklerinde ulaşabilirler. Bütün kitapçılarda en dikkat çeken yerde çok satanlar yer alıyor. Raflarda dikkat çekmenin bazı bedelleri olduğunu biliyoruz. Tıpkı Nobel almanın bedelleri olduğu gibi. Tûbâ Şirin Sancakdar okurlarını kitaplarla dolu uzun bir seyahate davet ediyor. Kütüphaneyi cennete benzeten Borges e ithaf edilen bu eserde okuma listeleriyle başlıyor yolculuk, metinlerarası göndermelerle birbirine bağlanıyor. Kahramanımızın düştüğü kütüphanenin raflarında çok satanlar değil değerli eserler, edebî ziyafet var. Nezaketini koruyan ama sözünü sakınmayan iki sivri dilli, zeki taraf ve sisteme giren bir korsan. Bu keyifli atışmada geçmiş okumalarınızı gözden geçirirken bir bataklık veya cennet görmek size kalmış.

Kitaplardan başka bir yerde nefes alıp veremediğimiz zamanlar vardır, pencerelerin de bizi açamadığı. Gökle yer arasındaki mesafe o kadar daralmıştır ki çok geçmeden yaşadığımız dünyaya ait olmadığımız duygusu his olmaktan çıkıp yeryüzünün bütün koridorlarını çınlatan bir çığlığa dönüşür: Ben buraya ait değilim! Dünyanın görünmez parmaklıklarla çevrildiğini fark ettiğimiz, dudaklarımızın aczini kabul edip kelimelerinden vazgeçtiği anlar... İşte o büyük suskunlukta kütüphanemize doğru yürüyüşümüz, bir mabede yürüyüşümüze benzer şafak sökmeden. Ağırlık gitgide artmakta, yükümüzü hangi kitabın sırtına indireceğimize bir an önce karar vermemiz gerekmektedir. İsimlerini sırtlarına yazmaları boşuna değildir kitapların. Raf Ömrü, A. Ali Ural ın okuma serüveninden eşsiz bir kesit sunuyor. Dünya edebiyatından seçtiği kitaplarda Batı nın kodlarını, insana ve tabiata bakışı üzerinden yorumlayarak birçok gizli alt metni açığa çıkarıyor. Zihni cesur okurlar için.
No represented companies found.
- ŞULE YAYINLARI

TR
